Kadın



Kadın;
1791 de Fransız devrimi sonrasında 17 maddelik Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesini okuyan ve bu bildirgenin 1. Maddesinde; Kadın özgür doğar ve erkeklerle haklar bakımından eşittir diyen ve idam edilen Olympe de Gouges’dir kadın.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutladığımız aslında matem günü sayılması gereken 8 Mart 1908 yılında New York’ta tekstil sektöründe çalışan eşit iş eşit ücret insanca muamele başlıklı hak arayışı direnişine başlayan ve dışarıdan destek gelmesin diye fabrikaya kilitlenen ve çıkan yangında can veren 129 kişidir kadın.
10 Aralık 1919 günü Kastamonu kız öğretmen okulu bahçesinde işgalci kuvvetler aleyhine bu vatan için ölümü göze almış 3 binden fazla toplanandır kadın.
Erkek çocuk doğurmadığı için üzerine kaynar su dökülen, şiddetten kaçıp baba evine sığınan ve evine dönmediği için yüzüne kezzap atılan veya başka bir gün namusundan şüphelendiği için taşlanarak öldürülendir kadın.
Cennet annelerin ayağı altındadır denilen, diz çöküp evlenme teklifi edilen, iyi ki varsın dediğimizdir ama Aslında kimdir kadın;
Zebur, Tevrat ve İncilin “YARATILIŞ” bölümünde kadının (Havva anamızın) erkeğin (Âdem babamızın) bir kaburgasından yaratıldığının anlatıldığını bilmeyenimiz yok sanırım. Kur-an da ise (A’raf 189) insanın bir candan (Âdem'den) yaratıldığı ve ondan da -yanında huzur bulsun diye- eşinin (Havva'yı) yaratıldığı bize bildirilmiştir. Birbiri için yaratılmış biri olmazsa diğeri olmayan olamayan her yönü ile birbirlerinin eksikliğini kapatan fazlalığını yerine göre absorbe eden eşit olduğu yaradan tarafından belirtilen iki insandan biridir kadın. İlk başlarda iş bölümü çerçevesinde arka planda kalmış gibi göründü ancak işin kapsamı düşünülürse ön plandadır aslında. Kadın evde ev işleri ile uğraştı erkek ise dışarıda avlandı savaştı yer yurt hâkimiyeti kazandı. Böylelikle mülkiyet ve egemenlik, üretim ve yönetim erkeğe geçmiş oldu. Kapitalizm ile kadın üretim sürecine katıldı ama anaerkil düzenden uzak ezilen itilen evde ve işte çifte sömürüye maruz kalan maddi ve manevi mağduriyetleri üst düzeyde yaşayan oldu. Ama yılmadı çünkü erkeğin diğer yarısıydı güçlü bir ruha ve yaradılışa sahipti onun gibiydi güçlüydü sabırlıydı ve eşitti.
Aslında;
Kadın; bilmeyene ‘nefs’, bilene ‘nefes’tir.  /Şems-i Tebrizi,
Bir kadına doğru ayakkabıları verirseniz dünyayı bile fethedebilir./ Marilyn Monroe,
Gökyüzünün yarısını, kadınlar taşır. /Çin Atasözü,
Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir. /Mustafa Kemal Atatürk
Öyleyse neden bu kadar nazenin ve vâhide olan kadına nefretle bakar, taciz eder, köle gibi davranır ve şiddet gösteririz. Hatta bazen yaptıklarımızın farkında bile olmayıp normal bir yaşam tarzı içerisinde görür ve yaparız.
Şiddet;
Tüm toplumları dünya çapında derinden etkileyen ülkemizde de son yıllarda sıklıkla ve üzüntü ile karşılaştığımız şiddet öncelikle fiziki güç kullanımı gibi görünse de başlıca psikolojik, sosyal, ekonomik, sözel ve cinsel şiddet gibi çok farklı tipte şiddete maruz kalır kadınlar.
Kadınları küçük görmek bazı işleri yapamayacağını söylemek, beceriksiz itham etmek, iş veya eğitim hayatında karşısına çıkan fırsatlara engel olmadır aslında psikolojik şiddet.
Onur kırıcı, küfürlü kaba konuşmak da sözel şiddettir.
Eş veya ebeveyn tarafından para ve imkânların kadın için bir tehdit aracı olarak kullanılması da bir ekonomik şiddettir.
Toplumsal baskı ile kadına yapması veya yapmaması yönüyle zorlamada sosyal şiddettir ve şiddetin çok yaygın görülenidir.
Kadının istemediği utanç verici bir şekilde cinsel ilişkiye zorlanması durumu -tecavüz- yanı sıra istemediği biriyle evlenmeye zorlaması, çocuk yaşta evlendirilmesi de ayrıca telefon, sosyal medya aracılığıyla cinsel içerikli davranışlara maruz kalma ve taciz de cinsel şiddettir.
Ve şiddetin üst seviyesi engelleyici bariyerlerin (ahlaki, dini, kültürel, kanuni, hukuki, fiziksel ve psikolojik engeller) tamamının aşılarak öldürme eylemine geçilmesi; yani cinayet, KADIN CİNAYETLERİ…
Bir araştırma yaptım ve bulduğum ilginç sonuçları kendimce değerlendireceğim.
Ülkemizden;
2010 yılından bu yana (2019 hariç) ülkemizde 1964 kadın cinayeti işlenmiş. Her yıl ortalama 220, ayda 18, haftada 4-5, kısaca nerdeyse 2 güne bir 1 kadın cinayeti işleniyor.
·        Bu cinayetlerin %50 kocası(eski kocası ve dini nikâhlı kocası dâhil) tarafından işlenmiş.
·        Bahanelerin %22 bilinmemekte birlikte, %14’ünü kadının boşanma isteği veya barışma isteğinin reddi, %8’i de aldatma şüphesi oluşturuyor.
·        Faillerin %60 yakalanmış, %23’ü intihar veya intihar girişimi ile sonuçlanmıştır.
·        Cinayetlerin en çok Cuma günü, eylül ve aralık aylarında, 12-18 saat aralığında işlendiği, maktullerin ve faillerin eğitim durumları ise ilginçtir en fazla (%46) ilkokul mezunu olduğu rapor edilmiştir.
Dünyadan;
         Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünyada her yıl 5.000 kadın “namus” adına işlenen cinayetlere kurban gitmektedir. Dünyada en çok kadın cinayetleri orta Amerika'da yaşanıyor. El Salvador'da her 100.000 kadından 12'si cinayete kurban gidiyor. Bu ülkede geçtiğimiz yıl 647 kadın cinayete kurban gitti.
         Çözüm ve önerilerine geçmeden önce sebeplerine bir bakarsak akabinde çözümde beraberinde gelir sanırım.
         Genel sebepler arasında; Erkek tarafından uygulanan şiddetin toplumda mazur görülmesi, şiddetin kadına güç gösterme ve otorite kurma aracı olarak görülmesi, eğitimsizlik, alkol, madde ve kumar bağımlılığı, ekonomik problemler ve işsizlik, ailevi problemler ve geçimsizlik, medyanın olumsuz etkileri, maço erkek tipinin film ve dizilerde yüceltilmesi, yanlış arkadaş seçimi ve yanlış çevre, iletişim eksikliği, biyolojik sorunlar,
         Bireysel sebepleri arasında; Eğitimsizlik, çatışma ve çözüm bulma becerilerindeki eksiklik, öfke kontrolünde yetersiz kalma, sosyal beceri eksikliği, engellenmişlik duygusu, aşırı alınganlık, dışlanmışlık ve yalnızlık duyguları, özgüven eksikliği, ilgi eksikliği, aile içi iletişim eksikliği, tutarsız disiplin yaklaşımı; aşırı baskıcı veya rahat aile tutumları, sıklıkla engellenme ve cezalandırılma, aile içi şiddete maruz kalma veya tanık olma, fiziksel, psikolojik ve cinsel açıdan istismar edilme, madde ve alkol bağımlılığı, anti-sosyal kişilik bozukluğu sıralanmakta.
         Yaşanan olaylardan hiç mi ders alınmadı, olaylar, insanlar hiç mi belirti vermiyor, şiddetin mükerrer haline gelerek öldürme eylemine doğru gitmesinin hiç mi ipuçları yok. Elbette var;
         İp Uçları;
·        Fail mükerrer şiddet olaylarında maktulu veya çevresindekileri öldürme tehdit ediyorsa,
·        Fail maktul dışında özelikle akrabalara, iş ortamında çalıştırdığı/çalıştığı kişilere veya rastlantısal olarak karşısına çıkan insanlara yönelik şiddet uyguluyorsa,
·        Kanuna aykırı eylem ve olaylar failin hayatında süreklilik gösteriyorsa, geçimsizliği müzmin seviyede ise, sabıka kaydı söz konusu ise,
·        Aile bireyleri arasında gizli veya açık iş birliği varsa, şahit oldukları şiddeti görmezden gelenler söz konusu ise, ailede sözü geçen otoriter bir aile büyüğü söz konusu değil ise failin öldürme eşiğini aşması an meselesidir. Cinayetin ayak sesleri duyulmaktadır.
        Çözüm ve Öneri;
         Kadın yaşadıklarını çevresine, arkadaşına anlatıyor ise işte o kişiler toplumun sağlıklı bireylere kavuşmasında, rehabilite edilmesinde öncelikle kendisi, çocukları ve tanıdıkları için  olayı kolluk güçlerine anlatmasını önermeli, desteklemeli, teşvik etmeli, eğer kadın korktuğu için yapamıyorsa konuya müdahil olan kişinin kendisi en yakın kolluk güçlerine giderek  bilgilendirmesi bir vatandaşlık görevidir.
         Şiddete maruz kalan ve kolluk güçlerine sığınan kadın, çocukları ile birlikte mülki amir tarafından ivedilikle gizli geçici barınma yerine yerleştirilmeli ve gerekiyorsa maddi yardım sağlamalıdır. Beraberinde rehberlik ve danışma hizmeti verilmeli, ölüm riskinin bulunması halinde geçici koruma sağlanmalı, farklı bir yerleşim mekânı belirlenmeli, iş yeri değiştirilmeli, hatta kişinin rızasına bağlı olarak kimliğinin ve diğer ilgili belgelerinin değiştirilmesi yapılmalıdır.
         Şiddeti uygulayan kişiye ise; eşinin güvence altına alındığı artık ona yaklaşmasının yasak olduğu, telefon ve farklı yollarla rahatsızlık, eşine ait eşyalara zarar vermemesi bildirilmeli ve üzerinde ruhsatlı olan silaha geçici el konulmalıdır. Bunun yanı sıra bağımlı olduğu maddeleri kullandığında veya bağımlı olmasa da aklını ve muhakeme gücünü etkisi altına alan maddelerden uzak durması gerektiği anlatılmalı ve bağımlılığın söz konusu olduğu durumlarda gerekli tedavilerin başlatılması gerekmektedir. Kişiye ivedilikle rehberlik ve danışma hizmeti sağlanmalı, psikolojik destek verilmeli, sürecin tamamlanmasına müteakip verilecek bilirkişi kararlarıyla evliliğin devamının olabileceği veya sonlandırılacağı anlatılmalıdır.
         Genel ve bireysel sebeplerin bazılarının ortadan kaldırılmasında eğitim önemli olsa da uzaklaştığımız değerlerimize örf ve adetlerimize tekrar dönmemizin artı etkisinin olacağı kanaatindeyim. Ahlaki, dini ve kültürel bariyerleri çok rahatlıkla geçen bireyler çoğalıyor ve yakalanan failler bir daha olsa yine yapacağını ve pişman olmadıklarını gülerek belirtiyorlar. Uzaklaşılan değerlerde başta okul eğitimi büyük etken olduğu için ağırlıklı olarak paylaşımcı eğitim yaklaşımına önem verilmeli, katılımcı, takım ruhu içerisinde bireylerin eğitimi sürdürülmelidir. Bu eğitim süreci görsel ve işitsel enstrümanlarla desteklenmeli, tiyatro ve dizi filmlerde eski değerlerimize örf ve adetlerimize yönelik sahnelere yer verilmeli, kazanımları işlenmelidir. Belki meyvesi uzun yıllar alacak ama unutmayalım ki toplum bulunduğumuz yere birden gelmedi. Şiddeti engelleyen hukuki ve kanuni bariyerlerin gücü cezai müeyyidelerin caydırıcı seviyelerde olmasıyla söz konusudur. Trafikte kırmızı ışık ihlaline 500 yerine 5000 lira para cezası versen bir yere kadar suçu önlersin. Ancak cezaya bir park veya okul temizliği eklediğin zaman caydırıcılık etkisi daha da artacaktır. Hani bir söz var “İtibar paradan daha değerlidir.” Veya “paranı kaybet ama karizmanı asla”. Bununla birlikte rehabilite seansları da olmalı.
         Eğitimi verdik görsel ve işitsel olarak destekledik kanunlar ile koruma altına aldık, toplum artık vücudun kesik bir yarayı tedavi etmesi gibi sağlıklı duruma kendiliğinden gelecektir. Burada tüm paydaşlarıyla devlet eli her zaman olmalı ve asla taviz verilmemelidir.

1 yorum:

Mustafa Yıldız dedi ki...

Teşekkürler Sait bey, emeğinize sağlık, güzel ve son derece faydalı bir yazı olmuş.