Tevekkül



             Yıl 1999, 13 Aralık Pazartesi. Pazar günü nöbetçi olduğum için bugün istirahatliyim. Hava kış olmasına rağmen uçsuz denizde koşturan at sürülerinin düşlendiği bir gökyüzü vardı ama soğuk hissediliyordu. Uzun zamandır planladığım ama bir türlü fırsat bulamadığım bir şeyi gerçekleştirebilirdim bugün. O da öğleden sonra eşime araç kullanmayı öğretecektim. Tenha bir yerde hatta bu amaçlı tasarlanmış bir yerde çalışmak en doğrusu olurdu. B… ilçesinde böyle bir yer vardı.
            O… marka mavi renkli aracımıza atladığımız gibi 10-12 dk.da çalışacağımız yere geldik. Direksiyon eğitim alanı olarak tasarlanmış yaklaşık iki futbol sahası büyüklüğünde bir yeri bordürlerle bölmüşler ve sokaklar oluşturmuşlardı… Çok güzel bir eğitim alanıydı ve en önemlisi hiç kimse yoktu. Alanın kuzey sınırı güney sınırından yaklaşık 15-20 mt. yükseklik seviye farkına sahipti, yani anlayacağınız yamaç bir yerdi ve enine 80-90 mt. boyuna 160-200 mt. kadardı. Doğu ve kuzeyinde yol, batısında bir kamyon garajı güneyinde ise molozların dökülü olduğu engebeli bir arazi vardı.
            Kısa bir anlatımdan sonra çalışmaya başlamıştık; birinci vites 15-20 mt. gidip duruyorduk. Sokak dönüşleri, dur-kalk çalışmaları ile 15-20 dk. geçti geçmedi tam sokak dönüşü yaptığımız anda ne zaman ve nerden geldiğini görmediğimiz bir kadın karşımıza çıkmaz mı?
            30-35 yaşlarında yaklaşık 1,65 boyunda bir kadındı. Üzerinde dizine kadar inen krem rengi çok pahalı durmayan pardösü vardı. Geniş yakalı pardösünün cumhuriyet altını büyüklüğünde ama toprak rengi olan tüm düğmeleri kapalı, kol ağızları ise lastikli ve omuzlarında da ince iki parmak genişliğinde aynı kumaştan apoletleri vardı ve bu apoletlerin yarısı inceliğinde olanları da kol ağzının birkaç cm. üstünde kullanılmıştı. Çok azı görünen sonradan fark ettiğim -ne zaman fark ettiğimi sonra söyleyeceğim- kot pantolon giymişti. Başında ucu pardösünün yakasından içeriye sokulmuş bir başörtüsü vardı. Başörtünün kahve, hardal ve petrol mavisi renklerinde bir desene sahip olduğunu görebiliyordum. Ayağına kısa kalın tabanlı siyah sıradan bir bot giymişti.
            Eşim direksiyonu sola çevirdi kadın sola kaçtı, eşim direksiyonu sağa çevirdi kadın sağa kaçtı, bu arada aramızdaki mesafede kapanmıştı. Son hamleyi eşim tekrar sola yaptı ama gelin görün ki -şaka gibi-kadın da sola kaçmaz mı? Ben dur çarpacağız derken kadına çarpmıştık. Kadın tam aracın orta yerinden arabanın altına giriverdi. Eşim o anda frene basmıştı ama araba soldaki bordürün üzerine çıktı ve stop etti. Sol tarafta 20-25 cm. yüksekliğinde bordürler vardı ve çarptığımız yerde bordürün diğer tarafına -kaldırım tarafına- çoğunluğu zibil diyeceğimiz malzemeler dökülmüştü. Arabanın ön kısmı bu zibil yığınına saplandı. Hemen araçtan indik. Kadın arabanın önünde yoktu arabanın altına girmişti ve inleme sesi geliyordu arabanın altından. Eğilip baktığımda kadın daha çok motorun altında gibiydi. Eşimle beraber bütün gücümüzle saplanmış olan arabayı geriye doğru hareket ettirmek için önden demir tamponlara bütün gücümüzle resmen saldırdık ve aracı itmeye başladık. Bu şekilde aracın önünü saplandığı yerden kurtarırsak kadına uzanabilecek ve onu altından çekip çıkarabilecektik. Ama olmadı.
           
Araç bir türlü hareket etmiyordu. Hemen direksiyona geçtim aracı çalıştırdım ve geri vitese aldım bu şekilde ben geriye doğru aracı hareket ettirmeye çalışırken eşimde tek başına önden aracı itekledi. Oldu; araç hareket etmişti ve saplandığı yerden 50-60 cm. açılmıştı, uzaklaşmıştı. Hemen motoru stop edip indim ve ön tarafa nerdeyse aracın altına girecek şekilde yatarak uzandım ve inleyen kadınının pardösüsünün omuz tarafını yakaladım. Kadın inliyordu ben “bir şey yok abla çıkaracağım şimdi seni” diyor onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Bu arada eşim tekrar tekrar “yarabbi bir şey olmasın, nolur bir şey olmasın, sana havale ediyorum, nolur bir şey olmasın” deyip duruyordu. Ben de mütemadiyen “yarabbi bir şey olmasın” diyordum. Bu şekilde kadını çekip aldım aracın altından. Hemen kollarını ve bacaklarını kontrol ettim -işte burada fark ettiğim kot pantolonu- hiçbir şekil bozukluğu yoktu. İnanır mısınız hiç kanamada yoktu. Tabiî ki elinde yüzünde biraz sıyrıklar vardı ama kadın iyi görünüyordu. Yüzü kireç gibi bembeyaz donuk ve manasızdı ama korkunun derinliği okunuyordu. Kadının her tarafı girdiği şokun etkisi ile tir tir titriyordu. Kadına merak etmemesini söylerken aynı şokun benzerini yaşayan eşime de sakin olmasını söylüyordum çünkü o da aynı korkunun etkisi altındaydı. Aslında bende. 
        Bu arada kuzey tarafından, yukarıdan bir adam koşturarak yanımıza geldi. Gelirken, koştururken “ne yaptınız karıma, öldürdünüz mü onu” diyordu. Kadının kocasıymış; o da nerden çıktı onu da anlamadık.
            Adam kumral kısa saçlı ve bıyıklı olup, 35-40 yaşlarında gösteriyordu boyu da 1.70 ya var ya yok. Fakat dikkat ettim adamın bıyık tarzı Hababam Sınıfındaki bıyıklı edebiyat hocasının bıyığı gibiydi. Adamın üzerinde siyah deriden -yakasız veya dik yakada olabilir- bir mont vardı, içine ise yine siyah ama biraz griye çalan boğazlı bir kazak ve pantolon olarak da sanki tiftikli kadifeye benzettiğim bir pantolon giymişti ama kundurası kahverengiydi.
            Adama sakin olmasını eşinde bir şey olmadığını hastaneye götürmemiz gerektiğini söyledim. Tabi doğal olarak yüksek korku ve panik içerisindeki adama bunu birkaç kez tekrar etmem gerekti. Adam anca anladı ve yatıştı. Adama aracının olup olmadığını sordum olumlu yanıt alınca hemen getirmesini bizim aracı yerinden oynatmayacağımızı ona göre polis tutanaklarını oluşturacağımızı söyledim. Adam ikna olunca tekrar koşarak yukarı kuzey tarafa gitti ve üst yol kenarında duran gri renkte R… marka aracını sürüp yanımıza geldi. Kadını arka koltuğa aldık eşim de arkada ben önde olacak şekilde hareket ettik. Hemen B… ilçesinin G… kavşağına çıktık. Adama sağa dönmesini buraya en yakın askeri hava hastanesinin olduğunu oraya götürmemiz gerektiğini söyledim. Adam önce kabul etmedi, başka bir hastane ismi söyleyerek oraya götürmek istedi, bende kendisine orasının uzak olduğunu en yakın hastaneye götürmezsek gecikmeden dolayı doğacak olumsuzluklardan kendisinin sorumlu olacağını söylemem ve ısrar etmem üzerine ikna oldu ve aracı sağa dönderdi.
            8-10 dk. içerisinde hastaneye ulaştık. Hemen askeri hava hastanesinde acildeki doktora kısaca olayı anlatarak müdahale etmesini istedim. Acildeki ekip sağ olsun tepeden tırnağa muayene ederek ve hatta röntgen filmleri dahi çekilerek müdahale etti. Doktor 10-15 dk. sonra yanımıza geldi ve korkulacak bir şey olmadığını kırık ve iç kanamasının bulunmadığını söylemesi üzerine derin bir oh çektik. Kadının kocası bize ve doktora kızarak “bumu şimdi tedavi, hani tedavi ettireceğim merak etme değdiğiniz bu muydu” dedi. Doktor da kendisine “daha ne yapacaktık tüm filmleri çekildi ve muayenesi temiz çıktı tedavilik bir durum yok” demesi üzerine adam aldı karısını bindi aracına çekti gitti, bizde arkalarından baka kaldık. Kaza adli vaka olması sebebiyle E…ilçe polis merkezine bildirilmişti. Birkaç dakika sonra bir polis memuru hastane aciline geldi ve olayı anlatınca bize olay yeri B… ilçesi olduğu için B… ilçe polis merkezine gitmemizi ve oraya olayı anlatmamızı istedi. Bende eşim ile birlikte oraya gittik. Hava kararmış akşam saat altı suları olmuştu.
            Polis merkezindeki komiser ve polis memurları bizi çok güzel karşıladılar. İster inanın ister inanmayın komiser bize mükemmel insan olduğumuzu bizim gibi insanların artık az kaldığını başkası olsa kaçıp gideceğini söyledi. Hiç merak etmememiz gerektiğini hangi hastaneye giderlerse gitsinler mutlaka trafik hastanesine yönlendirileceğini oranın müdahale edeceğini ve haber çıkıncaya kadar beklememizi bu arada bir ifade oluşturmamızı istedi. Dediği gibi de oldu; yaklaşık 45 dk. sonra haber geldi. Komiser “gözünüz aydın hiçbir şey yokmuş davacı olmak için buraya yönlendirmişler” dedi. Bu olayda bir gariplik olduğunu araçların önüne atlayıp davacı olmamak için para isteyen kimselerin türediğini söyledi. Gerekirse bizimde davacı olmamızı yaya olarak trafik eğitim pistinde olmamaları gerektiğini yazarız dedi. Öyle de yaptık. Tabi ki davacı olunca olay mahkemeye yansıdı.
            Mahkeme sonucunda bana ehliyeti olmayan kişiye -eşime- araç vermekten, eşime de ehliyetsiz araç kullanmaktan ceza yazıldı ve olay kapandı. Bu arada bizden para da talep eden olmadı.
            Bu bir mucizeydi. Böyle bir kazadan kadının yara almadan çıkması gerçekten mucizeydi. Eşim olay anında büyük bir içtenlikle mealen Mümin suresinden bir cümle dile getirmişti. Tam bir teslimiyet, bağlılık, güven ve sığınmaydı. Bu Tevekkül etmekti. Mümin suresi 44. ayette mealen “…Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” buyurmaktadır. Biz de öyle yapmıştık. Şükürler olsun rabbime. İşte bizler bazen ne yaparsak yapalım ne tedbir alırsak alalım tüm yaptıklarımıza rağmen mutlaka Allah’a teslim olmalıyız olmak zorundayız.
            Kur’an da 38 yerde tevekkül kelimesi kullanılmıştır. Arapça dilinde, Allah'a teslim olmak, güvenmek, dayanmak, bağlanmak ve sığınmak anlamlarına gelmektedir. Bir başka anlatım ile; bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah'tan beklemek anlamına gelmektedir.

Kur’an:
Nisa :81 “…Allah'a tevekkül et, Vekîl olarak Allah kâfidir.”
Mümin :44 “Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.”
Âl-i İmrân :173 “…Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.”
Şuarâ : 62 “…Şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.”
Şuarâ : 80 “Hastalandığımda da O bana şifa verir.”
Kasas : 24 “…Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım…”
Diğer kutsal kitaplarda da tam teslimiyet ve güven çokça anlatılmaktadır.

İncil:
Luka Bölüm:12,22-26  “İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Bu nedenle size şunu söylüyorum: Ne yiyeceğiz? diye canınız için, ya da ne giyeceğiz? diye bedeniniz için kaygılanmayın… Kargalara bakın! Ne eker, ne biçerler; ne kilerleri, ne ambarları vardır. Tanrı yine de onları doyurur… Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz?”

Tevrat:

Süleyman’ın Özdeyişleri Bölüm: 3-5 “Bütün yüreğinle Rabbe güven ve kendi anlayışına dayanma.”







Hiç yorum yok: