GEÇ-İNMEK
Toplumsal varlık olan biz
insanların ana sorunu bence belki de sizce birlikte olmanın koşulunu, birlikte
yaşamanın gerekliliğini ve iletişim kurmanın inceliklerini tam olarak
bilmediğimizi veya önemli görmediğimizi kendimize kabul ettiremediğimiz
öğretilerdir.
Ünlü filozof Baruch Spinoza’nın
350 yıl önce dediği gibi “İnsan için en kıymetli olan şey gene insandır”.
Toplum içinde yaşamak zorunda isek ki öyle insan ilişkilerinde başarılı olmanın
ön koşulunun birbirimizle geçinmek olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Buna
mecburuz çünkü birbirimize muhtacız. Süt için sütçüye, ekmek için fırıncıya,
patates için belki okuma yazma bilmeyen ırgata çiftçiye, ağrıyan dişimiz için
diş hekimine, bizi ameliyat edecek cerraha ve çöpümüzü toplayanlara muhtacız.
Hiç düşündünüz mü; patates üreten köpek, ayakkabı tamir eden fil veya
sıvacı-boyacı tavuk var mı diye. Yok değil mi olmaz tabi ki işte o yüzden insan
en kıymetlidir. Mutlaka her birimiz diğerine muhtaçtır.
Geçinmek kelimesini
incelemekle başlayalım insan ilişkilerini anlamaya ve kelimeyi şu şekilde
bölelim; GEÇ-İNMEK.

İnmek kelimesi; Madenler
genelde hep yeraltındadır ve derinlere indikçe değerli olanlara ulaşılır.
Kazmak gerekir derinlere inmek için, uğraş gerektirir cevhere erişmek için. Derinlere
İNMEK madene ulaşmak için üzeri toprakla belki çeşitli kayaçlarla örtülü zemini,
yeri kazarız. Bazen zor olur bu kazı ama yılmayız çünkü biliriz ki bu sert
kayanın altında maden bizi bekliyor. İnsan içinde böyledir. Bi sebepten ötürü
üzeri örtülüdür kişi kendini korumaya almıştır işte biz onu anlamaya çalışırsak
aşabilirsek üzerindeki katmanı o pırlanta kalbi ele geçirebiliriz. Madenciler
toprağı delerken su kullanır bazen çünkü su toprağı yumuşatır. İnsanı da
yumuşatan bir su vardır beklide kim bilir yeter ki değerli olduğunu
hissedebilsin.
Bir fabrikada işçilerin
çalıştığı yerde ışığın şiddetini arttırmışlar bakmışlar ki ışık çoğaldıkça
verim artıyor. Fizikçiler bu deneyde fiziki şartların iyileştirilmesinden
dolayı verimin arttığını kabul etseler de psikologlar aynı görüşte değillermiş.
Işığın şiddetini azaltılınca da verimin arttığını görmüşler. Hayret verici olay
karşısında anlamışlar ki ilim insanlarının kendileri ile ilgilendiklerini gören
işçiler daha fazla çalışmışlar. Çünkü adam yerine konulmuşlar ve kendilerine önem
verildiğini görmüşler. Işığın artması ve azalmasının psikolojik faktörlerin
tesirli kadar etkili olmadığını anlamışlar.
İnsanlarla iyi geçinmek için
birinci aşama bence önce kendimizi tanımalıyız; olaylar karşısında ne tür tepkiler
göstereceğimizi ve ne tür duygular yaşayacağımızı önceden kestirebilmeliyiz.
Bize size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranmamız tavsiye edilir.
Oysa Mevlana’nın dediği gibi “Herkesin anlayış derecesi farklıdır. Benim sana
anlatacaklarım, ancak senin anlayacağın kadardır”. Bir diğer konu karşımızdakini
değiştirmeye çalışma yanlışlığına düşmek. Neden
böyle yapmaya çalışırız ki. Spinoza’ nın dediği gibi; “Üzülme, öfkelenme; sɑdece
ɑnlɑ!”.

Bir diğer konu; insanlar
hakkında çok çabuk karar verebilme yanlışlığına düşüyoruz oysa hiç düşünmüyoruz
ki; Yaratan rabbimiz biz insanlar hakkında hükmünü sonraya bırakıyor. Oysa biz
aciz insanlar kim oluyoruz da bir kere görmekle, birkaç yazı okumakla ve
dedikodu ile onlar hakkında hüküm veriyoruz. Bu sizce haksızlık değil mi ve
size yapılmasını ister misiniz?
İnsanlarla geçinmenin
birinci kuralı insanları tenkit etmemek, ani hüküm vermemek ve onlardan şikâyet
etmemektir. Spinoza “Önemli olan yargılamak değil; anlamaktır” diyor. İkinci
kural; insanları takdir etmek ve içindeki kabiliyeti çıkarmaktır.
Eğitime Destek Verin
Become a Patron!
Eğitime Destek Verin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder